Antalyaspor Teknik Direktörü Erol Bulut'un kendisine soru yönelten gazeteciye tepki vermesi gündemden düşmüyor. Gazeteci Vedat Gürhan, konuyu köşesine taşıdı.
Hani denir ya, “Sende yürek var mı” diye., Bu tür söylemler için, Kasap’a gidip kuzu ya da dana yüreği almaya gerek yok. Dolasıyla mangal gibisi olacak. Yok öyle ucuzundan Antalyasporlu olmak. Ciğerinden alacaksın camianın nefesini. Ben 2003 de metazori yönetici olduğumda “Altyapıyı isterim” demiştim. Namı değer abim, büyüğüm merhum Deli Mithat ve Rüştü Kantarcıların mekanları cennet olsun da., Süleyman Arslan ölmedi. İbrahim Yıldırım ne bileyim Mehmet Kesim de Allah uzun ömür versin yaşıyorlar. Biz şeref tribünlerinde ayak ayaküstüne atıp, “Ben Antalyaspor yöneticisiyim” cakası satmak için yöneticilik yapmadık. Dolayısıyla iş işten geçmeden, bu takımı bitirmeden lütfen gönderin şu Erol Bulut denen adamı. Diyeceksiniz ki, “Sana ne? Parasını sen mi veriyorsun?” Biz gazeteciler kulüplere hem para verip hem gazetecilik yapmakla yükümlü asla değiliz. Veremesek de paradan daha değerli bir şey olan akıl-fikir veririz. Tutmadı arkadaş aşı. Erol Bulut aşısı Antalyaspor ile bağdaşmadı. Galatasaray maçı sonrası düzenlenen basın toplantısında gazeteci sor soruyor kendisine. “Antalyaspor iç sahada oynadığı son 5 maçta 5 mağlubiyeti neye bağlıyorsunuz” diye. Sana sormalı. Sen neye bağlıyorsun” cevabı vermez mi? İşte Antalyaspor’u Teknik Direktör diye teslim ettiğiniz adamın kapasitesi bu. Ve böyle birisinden medet beklemenin adı yöneticilik olamaz. Yazımın girişlerinde bahsettiğim yöneticilik dönemimizde biz de hoca değişikliğine gitmek zorundaydık. Ama o zorunluluk son tercih alacaktı. Zira getireceğimiz kişi Antalyaspor ile birlikte başarılı olup, ya kariyerine kariyer katacak Kırmızı-Beyazlı ekip de kurtulacaktı. Ya da hep birlikte kendi altımıza bombayı koyacak, bir diğer anlamda ipi boğazımıza geçirecektik. Tarık Söyleyici ismini ben ortaya attım. Öyle şiddetli karşı çıkanlar oldu ki., Ama ben o ismi söylerken, yani ortaya atarken de mantığımı yürüterek yaptım. Zira öncelikle yüreği Antalyaspor için çarpması gerekiyordu. Söyleyicinin çarptığından asla şüphem yoktu. “Paramız var mı” diye sordum yönetici arkadaşlara? Başkan Süleyman Arslan cevap verdi. “Yok. Ama başarılı olunması halinde parasını almayacağı anlamına gelmiyor” diye de ekledi. Tarık Söyleyici de para tamahı olan biri değildi. “O zaman ben dediğimin arkasındayım Yani Tarık Söyleyici” dedim oradan ayrıldım. Akşam Başkan Arslan telefon açtı. “Bana Süleyman Arslan’ı bulabilir misin” diye sordu. “Kendisine ulaşırım” cevabı verince, “Yarın belediyeye getir lütfen kendisiyle tanışmak istiyorum” dedi. Söyleyici ’ye ulaştım. Kendisini Antalya’ya çağırdım. Eresi gün geldi, Başkan’a götürdüm, “Siz görüşün” deyip ben çıktım. Yaklaşık yarım saat sonra Başkan beni yanına çağırdı. “Ben Tarık hoca ile çalışmak istiyorum. Bunu da yönetime götürüp bir an evvel işe başlaması gerektiğini söyleyeceğim. Çünkü kaybedecek bir saatimiz bile yok” diyordu. Yönetim Kurulu’nda karşı çıkan, kararın yanlışlığından mı bahseden olmadı. Ama Tarık Söyleyici Antalyaspor’un Teknik Direktörü olmuştu. “Biz düştük” diyenler-ki gidilecek yer o dönem 3. Lig idi, sokakta başı dik gezmeye başladı. “Düşer” denen Antalyaspor sezonu puan cetvelinin 5’nci sırasında tamamlamıştı. Bir takımın kötü gidişatını seyretmek, “Acabalar” ile uğraşarak anlık kararları ertelemenin adı çare düşünmek olamaz. Zararın neresinden dönersen kardır. 22 sene önce Süleyman Arslan, “Kaybedecek 1 saatimiz kalmadı” dediği gibi, bugünkü Kırmızı-Beyazlı ekibin maalesef yarım saati dahi kalmamıştır. Hiçbir şey yapamıyorsanız bu yazıyı not edin: Tarih 16 Aralık 2025. Benden söylemesi.
Vedat Gürhan - Antalya Haber 7