Antalyaspor Başkan Vekili Hakan Onay’ın gazeteci Koray Geçgel’e yönelik sarf ettiği çirkin sözlere tepkiler gelmeye devam ediyor. Türk İnternet Medya Birliği Antalya Şubesi Başkanı Selami Şahin, Antalya Haber 7’de yer alan yazısında Onay’ın ifadelerinin aynı zamanda kadınları da aşağıladığını savundu.
Geçtiğimiz günlerde Antalyaspor cephesinde yaşanan teknik direktör belirsizliği, sadece spor kamuoyunun değil, aynı zamanda toplumun vicdanını da ilgilendiren çok daha ciddi bir meseleye evrildi. Gazeteci meslektaşımız Koray Geçgel’in sosyal medya platformu ‘X ‘üzerinden yaptığı bilgi paylaşımı, mesleki bir sorumluluğun ürünüydü: Antalyaspor’un Erol Bulut ile prensipte anlaştığını, ancak imzaların peşinat ödemesi sonrası atılacağını duyurdu. Yani kamuoyunu bilgilendirdi; tam da gazetecilik etiğinin gerektirdiği gibi…
Ne var ki, bu açıklamaya verilen cevap sadece bir ‘düzeltme’ değildi. Antalyaspor A.Ş. Başkan Vekili Hakan Onay’ın, Geçgel’e yönelik sarf ettiği sözler, Türkçenin yapısal sınırlarını zorlayan ama anlam itibariyle son derece açık, çirkin ve cinsiyetçi bir saldırıydı: “Etek değil başka bir şey giysin bence, ispatlamayan şerefsizdir.”
Bu ifade, tekil bir hadsizliğin ötesinde, yapısal bir zihniyet problemini ifşa ediyor. Kadını aşağılık bir referans nesnesi olarak konumlandıran, erkekliği saldırganlıkla ölçen ve toplumsal cinsiyet rollerine hakaretle yön veren bir bakış açısının ürünü bu söylem, sadece Koray Geçgel’i değil, tüm kadınları hedef almıştır. Bu mesele etekten öte bir mesele sessizliğin çığlığı ve cinsiyetçiliğin gündelikleşmesidir.
Bu söz, sadece bir gazeteciye değil, kadın kimliğine yapılmış bir saldırıdır. Çünkü cümle açıkça şunu ima etmektedir: “Kadın olmak aşağılıktır, sen bunu bile hak etmiyorsun.” Hakan Onay’ın ne demek istediğini tam olarak anlamlandırmaya çalışmak, bu ifadeyi meşrulaştırmak olur. O yüzden açık konuşalım: Bu bir dil sürçmesi değil, bir zihniyet sürçmesidir. Bu konuda mesleki kuruluşumuz AGC olmak üzere birçok meslektaşımız gereken hassasiyeti gösterdi.
Bunun yanı sıra toplumsal olarak çok daha ciddi bir sorun ise bu tür açıklamalara karşı gösterilmesi gereken tüm bileşenleri kapsayan refleksin zayıflığıdır. Hakan Onay’ın sözleri, herhangi bir Avrupa ülkesinde sarf edilseydi, sadece görevinden değil, kamu hayatından da silinirdi. Oysa bizde, gazeteci meslektaşlarımızın tepkisi dışında ciddi bir toplumsal refleks görmedik. Başta kadın hakları örgütleri, akademik çevreler ve spor kamuoyu bu açıklamayı “rahatsız edici” bir üslup olarak değerlendirdi.
Kadın kimliğini aşağılamayı, bir erkeğe hakaret aracı olarak kullanmak; cinsiyetçiliğin en yaygın ama en az fark edilen biçimlerinden biridir. Ve ne yazık ki, Türkiye’de bu söylem neredeyse sıradanlaşmış durumda. Halbuki bu gibi durumlarda sadece kadınların değil, her bireyin insanlık onuruna sahip çıkması gerekir.
Peki neden buraya geldik? Hakan Onay, belli ki geldiği yeri sadece ekonomik sermayesiyle tanımlayan, entelektüel donanımı yetersiz, sosyal sorumluluk ve kurumsal iletişim bilinci olmayan bir profil çiziyor. Oysa böylesine hassas bir süreçte, kişisel tepkiler yerine, Antalyaspor A.Ş’nin kurumsal dili devreye girmiş olsaydı, mesele bir spor kulübüyle bir gazeteci arasındaki teknik bir tartışma olarak kalabilirdi.
Ancak gelinen noktada bu olay sadece bir imza krizi değil, kültürel bir kırılma anına dönüştü. Toplumsal cinsiyet eşitliği meselesinin, sadece kadınlara yönelik fiziksel şiddetle sınırlı olmadığını; dil, üslup ve temsil biçimleri üzerinden de sürdüğünü bir kez daha gördük.
Şimdi yapılması gereken bellidir: Hakan Onay, öncelikle kadınlardan, sonra gazeteci Koray Geçgel’den kamuoyu önünde özür dilemelidir. Bu, sadece bir erdem göstergesi değil; aynı zamanda kurumsal saygınlığın, toplumsal sorumluluğun ve insan onuruna saygının gereğidir. Eğer bunu yapamayacaksa, Antalyaspor yönetimi sessiz kalmamalı ve gerekli aksiyonu almalıdır.
Bu mesele, bir spor kulübünün iç meselesi değil; kadınların toplum içindeki onuru, gazeteciliğin itibarı ve insanlık değerlerinin korunmasıyla ilgilidir. Sessizlik bu ülkede çok şeye mal oldu, fakat bu defa susmamalıyız.
Unutmayalım ki, “şecaat arz ederken sirkatin söylemek” sadece bireysel kibirle açıklanamaz. Bu, aynı zamanda içine doğduğu ataerkil kültürün ve cezasız bırakılan ayrımcılıkların yarattığı bir çürümenin sonucudur.
Selami Şahin – Antalya Haber 7